Henley & Partners, Avrupa Adalet Divanı’nın Malta’nın Vatandaşlık Programı Hakkındaki Kararına Yanıt Verdi

Henley & Partners, Avrupa Adalet Divanı’nın Malta’nın Vatandaşlık Programı Hakkındaki Kararına Yanıt Verdi

 

Henley & Partners, Avrupa Adalet Divanı (ABAD) tarafından dün açıklanan ve büyük ölçüde siyasallaşmış kararda, Malta’nın vatandaşlık programını AB hukukunun ihlali veya vatandaşlığın “ticarileştirilmesi” olarak nitelendirmesinden hayal kırıklığı duymaktadır.

Bu karar, Avrupa Komisyonu tarafından Mart 2023’te açılan davanın sonucunu temsil etmektedir. Dava, Malta’nın yatırım yoluyla vatandaşlık programının AB hukukunda muğlak bir kavram olan samimi iş birliği ilkesini ihlal ettiği ve AB vatandaşlığının bütünlüğünü zedelediği iddiasına dayanıyordu. Ancak, birçok önde gelen hukukçu ve Divan’ın kendi Başsavcısı da dahil olmak üzere uzmanlar, bu iddiaların AB hukukunda sağlam bir temeli olmadığını daha önce dile getirmişti.

Nitekim, ABAD’ın baş yargıcı olan Başsavcı’nın hukuki temellere dayanan görüşü ile dünkü karar arasındaki çelişki çarpıcıdır. Başsavcı, Malta programının AB hukukunu ihlal etmediğini ve Avrupa Komisyonu’nun geçerli bir davası olmadığını belirtmişti. Ancak mahkeme dün tam tersi yönde karar vererek, oldukça zayıf gerekçelerle siyasi güdüler taşıyan bir hüküm vermiştir. Bu durum yargı tutarlılığını zedelerken, AB’nin hukuk kurumlarının artan siyasallaşmasına yönelik ciddi kaygıları da doğrulamaktadır. Bu gelişme, AB’nin en temel değerlerinden olan demokratik meşruiyet ve hukukun üstünlüğünü baltalamaktadır.

Ulusal Egemenliğe Müdahale

Henley & Partners CEO’su Dr. Juerg Steffen şöyle diyor: “Bu davanın merkezinde, vatandaşlık konularında egemenlik ve ulusal yetki ilkesi yer almaktadır. AB antlaşmalarında açıkça belirtildiği gibi, üye devletler vatandaşlık kazanım kriterlerini belirleme konusunda münhasır hakka sahiptir. Bu ilke ilk etapta ABAD tarafından kabul edilmiş ancak nihayetinde göz ardı edilerek AB’nin ulusal yetkilere müdahalesine kapı açan bir karar alınmıştır.”

Avrupa Birliği dahi mahkemeye yaptığı sunumda, üye devletlerin vatandaşlık verme konusundaki egemen takdir yetkisine müdahale etmeyi amaçlamadığını açıkça belirtmiştir. AB’nin esas sorunu, birçok başka kriterin yanı sıra belirli bir yatırım miktarı şartının şeffaf biçimde vatandaşlık kazanımı ile ilişkilendirilmesidir. Oysa AB ülkelerinde yaygın olarak uygulanan, şeffaf olmayan ve tamamen takdir yetkisine dayanan vatandaşlık uygulamaları hakkında Komisyon herhangi bir adım atmamaktadır.

AB’nin en küçük üyesini hedef alan bu karar, AB yetkilerinin antlaşmalarla belirlenen sınırlarını aşarak, demokratik olmayan bir şekilde genişletilmesi açısından son derece tehlikeli bir emsal oluşturmaktadır. Aynı dava Fransa veya Almanya için açılsaydı sonucunun ne olacağı merak konusudur. Ne ironiktir ki bu yargısal yetki aşımı, Mahkeme’nin savunduğunu iddia ettiği AB değerlerinin — özellikle hukukun üstünlüğü ve demokratik değerlere saygının — altını sarsıyor.

Şurada paylaş:

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir