İstanbul’da hissedilen depremin ardından uzman isimden korozyon uyarısı

İstanbul’da hissedilen depremin ardından uzman isimden korozyon uyarısı

Bursa’nın Nilüfer ilçesinde meydana gelen 4.0 büyüklüğündeki deprem İstanbul ve diğer çevre illerde de hissedildi. Türkiye’nin yüzleşmesi gerekenen en önemli konulardan birisi olan  deprem sonrası herhangi bir can kaybı ve maddi hasar oluşmadı. Uzman isimden bina çökmeleri ile ilgili dikkat çeken bir uyarı geldi.

KTÜ Deprem ve yapı sağlığı uygulama ve araştırma merkezi müdürü Prof. Dr. Ahmet Can Altunışık konu ile ilgili yaptığı uyarıda, Bölgede en önemli sıkıntılardan biri korozyon; nemli yer ve bodrum katlarında çok fazla etkili. Beton içinde bulunan ve deprem anında görevi olan yapılar eridiği zaman, olası bir felaketin habercisi olur. Bazen bir bina hiçbir şey olmadan kendiliğinden çöküyor; işte bunun bir örneği de budur dedi.

DE-YAS Müdürü Ahmet Can Altunışık, Türkiye’nin büyük bir kısmının depremle iç içe yaşamak zorunda olduğunu vurgulayarak, “Ülkemizin ve coğrafyamızın her bir noktası deprem tehlikesi altında diyebiliriz. Nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu, sanayi merkezlerimiz ve önemli mühendislik yapılarımız depremle iç içe yaşamak zorunda. Son zamanlarda Doğu Karadeniz’de önemli titreşimler hissetmeye başladık. Biz bölgedeki yapıları; Yusufeli ve Deriner Barajı, Rize-Artvin Havalimanı, Yomra’daki yüksek katlı binalar, camilerimiz ve tarihi eserlerimizi izliyoruz.”

”En son Rize’de ve Trabzon’da meydana gelen depremlerdeki sinyalleri hissettik. Halkımızın belli bir bölümü de bu depremleri hissetti. Artık Türkiye’de hangi noktada, bölgede ve ilçede yaşarsanız yaşayın, deprem gerçeğini bilmek zorundasınız. Deprem gerçeğini bilmeliyiz. Buna göre yaşamamız ve yapılarımızı depreme karşı dayanıklı hale getirmeliyiz” diye konuştu.

KRİTİK NOKTA 2000 ÖNCESİ İNŞA EDİLEN YAPILAR

Bölgede özellikle 2000 yılından önce inşa edilen yapıların risk taşıdığını kaydeden Altunışık, “Elimizde Türkiye’nin tüm yapı stoku verileri var. Hemen hemen her ilde durum aynı. 2000 yılından önce inşa edilmiş yapıların deprem açısından yeterli olmama durumu oldukça fazla. Kritik olan noktamız 2000 yılından önce inşa edilmiş yapılardır. Bu bölgede dolgu üzerinde inşa edilmiş çok yapı var. Dolgu denilince akla zeminin gelmesi lazım. Kötü zemine inşa edilmiş yapıları düşünmemiz lazım. İzmir depremini hatırlayalım; depremin merkezinin çok daha uzağında, kötü zeminde meydana gelen sıvılaşmalardan dolayı çok fazla can kaybı yaşanmıştı. Dolgular dediğimiz noktalarda deprem ivmeleri ve etkileri artarak yapıya ulaşıyor. Bu da bizim dolgulardaki yapılarımızın depreme karşı daha hassas olduğunu ortaya çıkarıyor. Depremlerden sonra meydana gelen sıvılaşma en önemli etkilerden bir tanesi” ifadelerini kullandı.

 

Şurada paylaş:

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir