Sürekli maruz kalınan alerjenler kronik hastalıklara neden olabilir

Sürekli maruz kalınan alerjenler kronik hastalıklara neden olabilir

 Medipol Mega Üniversite Hastanesi Çocuk İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hikmet Tekin Nacaroğlu, sürekli alerjenlere maruz kalan çocuk ve gençlerde önlem alınmadığı takdirde kronik solunum problemleri ve astım gibi daha ciddi hastalıkların ortaya çıkabileceğini bildirdi.

AA muhabirine açıklamalarda bulunan Nacaroğlu, bahar alerjilerinin giderek artan bir sağlık sorunu haline geldiğini ve milyonlarca insanın yaşamını etkilediğini aktardı.

Çalışmalarda alerjinin özellikle akciğerlere etki ettiği sonucunun çıktığını ifade eden Nacaroğlu, çocuklar ile yetişkinlerde artan alerjik reaksiyon sıklığına daha çok genetik ve çevresel faktörlerin neden olduğunu söyledi.

Nacaroğlu, hava kirliliği, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin ilkbahar alerjilerindeki artışta önemli bir faktör olduğuna yönelik çalışmalar bulunduğunu belirterek, şu bilgileri verdi:

‘Küresel ısınmaya bağlı ortaya çıkan iklim değişikliği, hava kirliliği, işlenmiş ve paketli gıda tüketimi, Batı tipi yaşam tarzı beslenme alışkanlıklarının artması, alerjenlere daha sık maruz kalma, deterjan gibi çeşitli kimyasal maddelerin yaygın kullanımı gibi çevresel faktörlerin alerjik reaksiyonların görülme sıklığını ve şiddetini artırdığı biliniyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar, çevresel kirleticilere daha fazla maruz kalma eğilimindedir ve bu da alerji vakalarını artırmaktadır. Ailede alerjik hastalık yani genetik yatkınlık bulunmasının bu hastalıkların gelişmesinde önemli bir risk faktörü olduğu unutulmamalı.’

Küresel ısınma nedeniyle polen mevsiminin erken başladığını ve daha uzun sürdüğünü dile getiren Nacaroğlu, bu durumun polen alerjilerini artırdığına dikkati çekti.

– ‘Öncelikle yapılması gereken alerji cilt testleridir’

Prof. Dr. Nacaroğlu, şikayetlere neden olan solunum yolu alerjenini saptamak için deri testleri yaptırılması ve kanda alerjene özgü değerlere baktırılması gerektiğinin altını çizerek, ‘Testlerin doğru sonuç vermesi için uygun teknik ve doğru alerjenlerle yapılması gerekmekte olup bunun için çocuk alerji hekimlerine başvurmak gerekmektedir.’ dedi.

Alerjenden sakınmanın tedavinin ilk basamağı olduğunu ve yaşamın her anında bu hastalığa karşı önlemler almak gerektiğini söyleyen Nacaroğlu, ‘Alerjen aşı tedavisi, deri ve kan testi ile gösterilen alerjen maddenin kişide yakınmalara neden olması, alerjenden korunma ve ilaç tedavisinden yeterli fayda görmemiş olması, kişinin uzun süreli ilaç tedavisi istememesi durumlarında kullanılmaktadır. Alerjen immünoterapisi (aşı tedavisi) çocuklarda daha başarılı ve etkin olup ayrıca çocuklarda astım gelişme riskini de azaltabilmektedir.’ diye konuştu.

Nacaroğlu ilkbahar alerjilerinin psikolojik etkileri ve bazı başa çıkma yöntemleri olduğunu belirterek, alerjiye neden olan polenlerden korunma, hava temizleyicileri kullanma ve gerekirse psikolojik destek alma yöntemlerine başvurulması gerektiğini söyledi.

– ‘Uygun tedavi yöntemleri uygulamalıdır’

Bahar alerjisi şikayeti olan kişilerde astım gelişme ihtimalinin alerjisi olmayanlara göre daha yüksek olduğunu aktaran Nacaroğlu, ‘Çocuklarda ve gençlerde sürekli maruz kalınan alerjenler, kronik solunum problemlerine ve astım gibi daha ciddi durumların gelişmesine neden olabilir.’ görüşünü paylaştı.

Bahar alerjisi olan bireylerin astım gelişme riski açısından yakın takip edilmesi gerektiğine dikkati çeken Nacaroğlu, ‘Ebeveynler, çocuklarındaki bu etkileri azaltmak için alerjenlere maruziyeti sınırlayıcı önlemler almalı, uygun tedavi yöntemlerini uygulamalıdır.’ ifadelerini kullandı.

– ‘Oral alerji sendromu yıllar içerisinde ortaya çıkabilir’

Nacaroğlu, sonbahar ve ilkbahar mevsimlerinde polenle birlikte alerjik hastalıkların şiddetinde ciddi artış meydana geldiğini söyledi.

Polenlerle besinler arasında ortak protein yapısındaki alerjenlerden ötürü yenilen besinlerde de zaman zaman alerjik reaksiyonlarla karşılaşıldığını anımsatan Nacaroğlu, ‘Oral alerji sendromu veya polen besin alerji sendromu olarak da bilinen bu durum pişirilmemiş meyve ve sebzelerin, çeşitli baharatların ve kuru yemişlerin neden olduğu bir tür gıda alerjisidir. Oral alerji sendromu yıllar içerisinde ortaya çıkabilir.’ dedi.

Nacaroğlu, en sık görülen şikayetlerin çiğ sebze ve meyvelerin yenildikten sonra 5-10 dakika içinde ağız, boğaz ya da dudaklarda, hafif ödem ve şişkinlik şeklinde başladığını, kaşıntı, yanma ya da karıncalanma hissi olarak ortaya çıktığını dile getirdi.

Daha az sıklıkla boğazda ve göğüste sıkışma hissi, nefes darlığı, kusma, ishal ve bilinç kaybı gibi daha ciddi şikayetlerin gelişebildiğini aktaran Nacaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘Oral-alerji sendromu özellikle huş ağacı polenine daha az sıklıkla da çimen ve yabani ot polenine alerjisi olan alerjik rinitli olgularda gözükmektedir. Örneğin çimen polenine alerjiniz varsa kavun, domates, portakal, fıstık ya da pazı yediğinizde şikayetler gelişebilir. Huş ağacına alerjisi olan olgularda; elma, fındık, havuç, vişne, şeftali, kayısı, erik, kivi, badem, nektar, kereviz, patates, soya, incir, kabak çekirdeğine alerjik tepki gözlenebilir. Sonbahar aylarında yabani ot polenine alerjisi olan olgularda; havuç, kereviz, rezene, anason, Hindistan cevizi, biber, tatlı-kırmızı biber, zencefil, kimyon, kişniş, kakule, dereotu, maydanoz ve mango tüketimiyle şikayetler ortaya çıkabilir.’

– Anafilaksinin ölümle sonuçlanma riski var

Nacaroğlu, alerjik reaksiyonlar arasında potansiyel olarak hayatı tehdit eden ve ölümle sonuçlanma riski bulunan alerjik reaksiyonlara ‘anafilaksi’ yani alerjik şok durumu denildiğini vurguladı.

Çeşitli faktörlere bağlı ortaya çıkabilen anafilaksinin artan alerjik hastalık sıklığına paralel son 10 yılda 7 kattan daha fazla arttığına dikkati çeken Nacaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

‘Anafilaksi, vücudumuzun alerjene karşı hızlı bir şekilde aşırı tepki göstermesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Anafilaksi durumunda, bağışıklık sistemimiz birtakım kimyasal maddeler salgılar, bunun sonucu olarak da dudak veya yüzde şişlik, kaşıntı, boğaz şişmesi, mide bulantısı, kusma, karın ağrısı, öksürük, hırıltılı solunum, nefes almada güçlük, kan basıncında düşme ve kalp durması gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu yüzden anafilaksi acil bir tıbbi durumdur ve hemen tedavi edilmelidir. Eğer hızlı müdahale edilmezse ölümle sonuçlanabileceğini unutmamak gerekir. Anafilaksi riski taşıyan bireylerin mutlaka anafilaksi durumunda ne yapmaları gerektiğini belirten yazılı bir acil eylem planına sahip olmaları, adrenalin iğnesi (adrenalin oto enjektörleri) taşımaları ve kullanım bilgisine sahip olmaları gerekir. Adrenalin oto enjektörleri, anafilaksi gibi ciddi alerjik reaksiyonlara yönelik acil müdahalede kullanılan hayati öneme sahip araçlardır.’

Şurada paylaş:

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir